Aksa Tufanı Raporu

Aksa Tufanı Raporu

İlk 100 Gün

İlk 100 Gün

YAZARLAR

Zehra Yavuz

Beyan Osman

Şevval Ayabakan

Fatma Nur Taş

EDİTÖRLER

Hatice Beyza Demirbaş

Beytullah Aydoğan

AKSA TUFANI İNCELEMESİ

.

Aksa Tufanı Nasıl Başladı?

Aksa Tufanı Nasıl Başladı?

Aksa Tufanı Nasıl Başladı?

Zehra YAVUZ

Geçmişte Ortadoğu’da Arap-İsrail Savaşları’nın başlıca sebebi olan ancak 1973 Yom Kippur Savaşı sonrasında yapılan ateşkesle Filistin-İsrail gerilimine sıkışan Filistin Meselesi, 7 Ekim sonrası yeni bir döneme girdi. 2006’da seçimle başa gelen HAMAS yönetimi, aşırılık yanlısı siyonist grupların şiddetlenen tahrik saldırıları, Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınları ve Müslümanlara eziyetleri karşısında “Aksa Tufanı” ismiyle bir operasyon başlattığını duyurdu. 2017 sonrası dönem dikkate alındığında Trump-Biden hükumetlerinin İsrail’e koşulsuz desteği ve Netanyahu’nun aşırı sağ hükumeti ile bölgede tırmanan bir gerilim mevcuttu. 2017’de Trump tarafından Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve ABD başkonsolosluğunun Kudüs’e taşınması; 2020’de Yüzyılın Anlaşması kapsamında Filistin’e sunulan ağır şartlar, Batı Şeria’nın günden güne ilhakı ve yerleşimci terörü, Mescidi Aksa’da mevcut statükoyu ihlal eden baskınlar, ibadet hakkının kısıtlanması ve Müslümanlara yönelik saldırılar, bölgede patlamaya hazır bir krizi biriktirmişti. 2022 seçimlerinde Netanyahu’nun aşırılık yanlısı sağ hükumeti kurmasıyla Filistinlilere yönelik şiddetli saldırılar günlük hayatta önü alınamaz bir hale gelmişti. 2020 yılında ABD arabuluculuğunda İbrahim Anlaşmaları ile başlayan Arap-İsrail normalleşme süreci Mısır, Fas, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Sudan’a kadar genişlemişti. Bölge ülkelerinin barış ve normalleşme siyaseti, Filistin meselesinin göz ardı edildiği bir atmosferin varlığını göstermekteydi. İsrail’in ABD desteği ile saldırgan tutumlarını günden güne şiddetlendirdiği yıllarda yaşanan bu normalleşmeler Filistin’in yalnızlığını derinleştirmişti. 2023 yılı Mescid-i Aksa’da yaşanan baskınlar, Müslümanlara ve kutsallarına yapılan saygısızca eylemler ve sözlü tacizlerin zirve noktasına ulaştığı bir yıl olmuştu. İsminden de anlaşılacağı üzere “Aksa Tufanı" operasyonu Hamas’ın tüm bu aşırılıkları referans alarak başlattığı bir operasyondu. ABD’nin bölgede İsrail’in güvenliğini önceleyen politikaları, normalleşme siyasetinden önce başlamış ve Aksa Tufanı sürecinde de artarak devam etmişti.


Filistinlilere hayatı dar eden uygulamalar devam ederken 7 Ekim 2023 sabahı tüm dünya Gazze’deki direniş gruplarının Hamas’la koordineli biçimde, İsrail’e yoğun füze atışının gerçekleştiği bir sabaha uyandı. Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail'in "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlerine yönelik sürekli ihlallerine karşılık verme” gerekçesiyle kapsamlı bir saldırı düzenledi.


Füze atışları Gazze’ye çok da uzak olmayan Tel Aviv, Aşkelon, Sderot gibi Yahudi yerleşimcilerin olduğu kent merkezlerinde sokaklara ve sitelere düşmüş bazı hasarlar vermişti.


Hamas güçlerinin, Gazze Şeridi’nden başlattığı yoğun füze bombardımanıyla birlikte İsrail sınırındaki tel örgüleri buldozerlerle yıktığı, havadan karadan ve denizden İsrail’e girdiği haberi duyuldu.


Hamas güçleri girdikleri yerleşim yerlerinden sivil ve asker rehineler alarak geri çekildiler. Büyük ölçekli ve çok cepheli düzenlenen operasyonun henüz ilk günü Hamas 35 üst düzey İsrailli askeri rehin almış savaş tanklarından bazılarını da ele geçirmişti. 700’den fazla İsrailli öldürülmüştü. İsrail’in dört bir tarafında acil durum sirenleri çalmaya başlamış, İsrail ordusunun düştüğü bu büyük güvenlik zaafiyeti hem İsrail’i hem de tüm dünyayı şaşkına çevirmişti. Yahudi yerleşimciler havaalanlarına akın etse de çok geçmeden uluslararası havayolları, çatışmalar nedeniyle uçuşları iptal edildiğini duyurdu.


Durum üzerine savaş (Demir Kılıç Operasyonu) ilan eden İsrail “meşru müdafaa” gerekçesiyle sivil hassasiyeti gözetmeksizin günden güne şiddetlenen bir devlet terörü uyguladı. Gazze’ye günlerce bomba yağdırarak 2 milyon insana karşı soykırım suçu işledi ve işlemeye devam ediyor.


2006’dan beri abluka altında kısıtlı imkanlara sahip olan Gazze’ye 9 Ekim sabahından bu yana tam abluka kararı uygulanmakta. Şehrin gıda, elektrik ve yakıt akışı tamamen kesilmiş durumda. İsrail savaş ilanından sonra, Filistinlilere Güney’e göç etmeleri için çağrıda bulundu. İsrailli yetkililer Filistinlilerin Mısır'a tahliyesi planı doğrultusunda, Gazze'den Refah sınır geçidine doğru bir insani koridor koordine edileceğini bildirdi. Ancak İsrail ordusu ilerleyen günlerde siviller için oluşturulan bu “güvenli” koridorda da hız kesmeden katliam yapmaya devam etti. Gazzeliler güvenli koridor ilan edilen göç yolunda bombaların hedefi oldular. Kuzeyden güneye uzanan göç yolu, saldırılar nedeniyle tamamen yıkılan mahalleler, moloz yığınları ve her yerden yayılan ceset kokusuyla daha da çileli hale geldi.


13 Ekim’de ise İsrail’in Gazze’ye uluslararası kullanımı yasak olan fosfor bombası kullandığı kanıtlandı.


Gazze’de sivil ölümleri hızla artarken 16 Ekim’de BMGK’nin Gazze için yaptığı ateşkes çağrısı ABD, İngiltere, Fransa ve Japonya’nın karşı çıkması nedeniyle kabul edilmedi. 17 Ekim’de İsrail’in El- Ehli Baptist Hastanesi'ne düzenlediği bombalı saldırıda 471 kişi hayatını kaybetmişti. Hastane bombalandığında Filistinli doktorlar yan yana dizilmiş onlarca ceset arasından basın açıklaması yaparak dünyaya seslendiler.


Tüm dünyadan yükselen tepkilere rağmen İsrail sadece 10 gün içinde 14.300 konut ve 11 cami yıkmış; 24 sağlık tesisi, 164 eğitim tesisi, 11 su tesisi ve 11 ibadethaneye hasar vermiştir. Mülteci kampları, hastaneler, ambulanslar, gazeteciler, okullar ve camiler bombaların asıl hedefi olmuştur. Yalnızca 10 günde 1 milyondan fazla Filistinli yerinden edilmiştir.


İşlediği soykırım suçu karşısında pek çok devlet derhal ateşkes için İsrail’e çağrıda bulunurken, Biden yönetimi siyasî ve askeri anlamda İsrail’e olan desteğini hiçbir zaman geri çekmemişti. İlk kargo uçağının ve bir uçak gemisinin bölgeye gelmesiyle ilk Amerikan desteği 11 Ekim’de gerçekleşti. Bir gün sonra İsrail’e giden ABD dışişleri bakanı Antony Blinken Netanyahu ile olan görüşmesinde, Gazze'de öldürülen çocuk ve siviller hakkında hiçbir yorumda bulunmayarak ABD'nin İsrail'in yanında olduğunu sıklıkla vurgulamıştı. "İsrail'e net bir mesaj getirdim. Kendinizi savunabilecek kadar güçlü olabilirsiniz. Ancak ABD var oldukça hiçbir zaman bunu yapmak zorunda kalmayacaksınız çünkü biz her zaman yanınızda olacağız." ifadelerini kullanmıştı.


Uluslararası tepkiler hızla büyürken 26 Ekim’de Biden hükumeti Gazze’de insanî ateşkes çağrısını içeren karar tasarısını üçüncü kez reddederek İsrail’e koşulsuz desteğini sürdürdüğünün altını tekrar çizdi. Yüklü mühimmat yardımıyla birlikte Biden hükumetinden askeri ve siyasi destek bulan İsrail çok geçmeden 29 Ekim’de Gazze’ye kara harekatı başlattı.

Aralık 2023’te İsrail Medyası ABD’nin, 7 Ekim'den bu yana İsrail'e silah yüklü 20 gemi ve 230 uçak gönderdiğini ve bu silahların içinde top mermisi, zırhlı araçlar ve askerler için temel savaş ekipmanlarının da yer aldığını belirtti.


30 Ekim’de Netanyahu yabancı basına verdiği bilgilendirmede, Gazze’de ateşkesin İsrail'in Hamas'a teslim olmasıyla eş değer olacağını söyledi. "Tıpkı ABD’nin Pearl Harbor'ın bombalanmasından sonra veya 11 Eylül terör saldırısından sonra ateşkesi kabul etmemesi gibi, İsrail de 7 Ekim'deki korkunç saldırılardan sonra Hamas ile savaşın durdurulmasını kabul etmeyecektir. Ateşkes çağrıları, İsrail'in Hamas'a teslim olması, terörizme teslim olması, barbarlığa teslim olması için çağrıdır, bu olmayacak." dedi.

İsrail Kasım ayında Şifa ve Endonezya hastaneleri de sahil pek çok hastane, sivil yerleşim yeri ve altyapı tesisini hedef almış, binlerce sivilin ölümüne yol açmıştı. 16 Kasım’da Şifa Hastanesi'nin çevresini “Hamas’ın hastaneleri üs olarak kullandığı” iddiasıyla bütünüyle kuşatmış, içerideki tüm araçları kullanılmaz hale getirmiş; hastaneden sağlık personelleri, 650 hasta ve yerinden edilmiş 7 bin Gazzelinin çıkışını engellemişti. Gazze’deki hükumet, İsrail’in Şifa Hastanesi'ni adeta bir kışlaya çevirdiğini, jeneratörlere verilen hasar sebebiyle çok sayıda hastanın tedavisinin durdurulduğunu, içerideki insanların gıda ve suya erişiminin engellendiğini açıklamıştı. 10 gün süren kuşatmanın ardından İsrail hasta ve yaralılar dahil olmak üzere hastaneye sığınan bütün sivilleri göçe zorlamış, 80 Gazzelinin cenazesine el koymuştu. Yürüyemeyen hastalar haricinde hastane bütünüyle boşaltıldı. Geride kalanların akıbeti ise bilinmiyor.

İsrail 7 Ekim’den geçici ateşkesin uygulandığı 24 Kasım’a kadar Gazze’de 45 bin konutu, 85 camiyi, 102 kamu binasıtamamen yıkmış; 233 bin konuta, 266 okula, 174 camiye ve 3 kiliseye hasar vermiştir. Toplam 26 hastane ve 55 sağlık merkezi hizmet dışı bırakılmıştır. İçinde gazetecilerin, sivil savunma görevlilerinin ve sağlık personellerinin de yer aldığı 14 bin 532 kişi öldürülmüştür.

24 Kasım’da çatışmalara 4 gün insanî ara verilmiş ve İsrail-Hamas arasında esir takası anlaşması yürürlüğe girmiştir.


81 İsrailli esir karşılığında İsrail hapishanelerindeki 240 Filistinli serbest bırakılmıştır. Ateşkesin bittiği 1 Aralık günü İsrail sabah erken saatlerden itibaren Gazze’ye bomba yağdırmaya devam etmiştir. Ateşkes sona erdiğinde İsrail'in saldırılara devam etmesi üzerine Hamas, “Geçici ateşkesten önce 50 gün boyunca başaramadıklarını bundan sonra da başaramayacaklar. Halkımızın kararlılığı ve direnişimizin kahramanlığı buna engel olacaktır” açıklamasında bulunmuştur.

Hamas Sivilleri Öldürdü Mü?

Hamas Sivilleri Öldürdü Mü?

Hamas Sivilleri Öldürdü Mü?

Hamas’ın 7 Ekim sabahı, İsrail’de sivillerin yer aldığı bir gençlik festivalini hedef alması tartışmalara sebep olmuştu. İsrail medyası festival alanından harabeye dönmüş araçların görüntülerini günlerce paylaştı. Tartışmalar “Hamas’ın 40 bebeğin kafasını kestiği” söylentisiyle ve esir alınan Mia Shem’in öldüğü iddia edilen fotoğrafı gibi teyitsiz bilgilerle günden güne artıyordu. Dezenformasyon ve hızlı yayılım sebebiyle tüm dünya “meşru müdafaa” adı altında soykırıma girişen İsrail’i neredeyse görmezden geliyordu.


Kasım ayında Haaretz Gazetesi, bir polis kaynağına dayandırdığı haberde 7 Ekim'de İsrail'e ait helikopterlerin festival alanındaki sivillere ateş açtığını iddia etti. Üst düzey İsrailli güvenlik yetkilileri, sorgu kayıtlarına ve polisin olayla ilgili soruşturmasına dayanarak, Hamas’ın Gazze Şeridi yakınlarında düzenlenen müzik festivali hakkında önceden bilgi sahibi olmadığını belirtti. Amerikan Associated Press Haber Ajansı'nın yayımladığı görüntüler de iddiayı destekler nitelikteydi. Festival alanındaki araçlarda ağır hasar olduğu, bu zararın helikopter füzeleri ile verilmiş olduğu ve Hamas'ın elinde böyle bir silah olmadığı yorumları yapıldı.


Mia Shem’in ise Hamas tarafından yayınlanan bir videosunda, “Merhaba ben Mia Shem, 21 yaşındayım. Şu anda Gazze’deyim. Elimden ağır yaralandım. Hastanede 3 saat boyunca elimden ameliyat oldum. Benimle ilgileniyorlar. Bana ilaç verdiler, her şey yolunda.” ifadelerini kullandığı görülmektedir. 30 Kasım 2023’teki esir takasında Hatzerim Hava Üssü’ne getirilen Shem’in durumunun iyi olduğu gözlemlenmiştir.

Aksa Tufanı başladıktan hemen sonra yayılan en büyük söylenti ise “Hamas’ın bebek kafası kestiği” iddiasıydı. İddia ilk olarak, Hamas kuvvetlerinin girdiği Kfar Aza yerleşim yerinde i24 News Muhabiri Nicole Zedek’in canlı yayında yaptığı haberde “Kafaları kesilmiş yaklaşık 40 ölü bebek sedyelerle dışarıya çıkartıldı, beşikleri devrilmişti, bebek arabaları geride bırakılmıştı, kapılar ardına kadar açıktı.” ifadelerini kullanmasıyla ortaya atıldı. Aynı iddia İ24News’in sosyal medya hesabı üzerinden de paylaşıldı.

İsrail dışişleri bakanlığının bu teyide muhtaç paylaşımı alıntılamasıyla sosyal medyada Hamas gündem oldu ve “Hamas Işid’tir.” söylemleri yayıldı. Haber yalnızca sosyal medya ile sınırlı kalmadı. CNN, Financial Times, FOX News, İndependent, The Times, XPressNews gibi uluslararası habercilik yapan ve milyonlarca okuyucuya hitap eden gazeteler de bu iddiayı manşet yaptı.

10 Ekim sabahı ise Anadolu Ajansı’nın talebi üzerine İsrail Ordusu’nun “Hamas’ın bebeklerin kafasını kestiği iddialarını doğrulayacak bilgilerinin olmadığını” söylemesi haberin dezenformasyon olduğunu kanıtladı. İ24News’in bu haberi doğrulayacak herhangi bir bilgi veya belgeye yer vermemesi iddianın gerçek olmadığını kanıtlasa da olay burada sınırlı kalmadı. ABD başkanı Joe Biden da dezenformasyona katıldı. Biden, 11 Ekim 2023 Çarşamba günü Beyaz Saray'ın Hindistan Anlaşması Odası'nda Yahudi cemaati liderleriyle yaptığı yuvarlak masa toplantısı sırasında “Teröristlerin çocukların kafalarını kestiği fotoğrafları göreceğimi ve doğrulayacağımı hiç düşünmemiştim." dedi. Muhabirlerden herhangi bir soru almaktan kaçındı ve sadece Hamas tarafından yakalanan ve Gazze'ye götürülen Amerikalıları eve getirmek için çalıştığını söyledi.


Aksa Tufanı devam ederken ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu İşleri Sözcüsü Samuel Werberg katıldığı bir canlı yayında “Gazze’ye giden insanî yardımlar Hamas tarafından çalınıyor.” ifadelerini kullandı. Al Jazeera Mobasher kanalının moderatörü Ahmed Taha, Samuel Werberg’e iddiasını ispatlayacak herhangi bir bilgi veya belgenin olup olmadığını sormuşsa da Werberg iddiasını destekleyememişti. Gazze’ye giren insanî yardımların UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) kontrolünde olduğu bilinmektedir. Ayrıca Ajansın duyurusunda 54 yardım tırının Gazze’ye girişte UNRWA ekipleri tarafından teslim alındığı ve diğer BM kuruluşlarıyla iş birliği içinde depolama ve dağıtımının yapıldığı belirtilmiştir.

Bir başka iddia İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee tarafından ortaya atılan “Hamas’ın Gazze’nin kuzeyindeki Filistinlilere insanî yardım taşıyan tırları engellemek için kontrol noktası kurduğu” iddiasıydı. İddiaya konu olan görüntüler Gazze’nin kuzeyindeki Selahaddin Eyyubi Caddesi’nde İsrail tarafından kurulan kontrol noktalarıydı. Avichay Adree 11 Kasım’da aynı yerden çekilen bir başka görüntü ile Gazzelilere güneye gitme çağrısında bulunduğu paylaşımla kendi iddiasının doğru olmadığını ortaya koymuştur.


Hamas direnişçilerinin İsrailli bir sivili öldürüp kalbini söktüğü iddia edilen videonun Ağustos 2020’de Meksika basınında yer aldığının tespit edilmesi, Filistinli kadınların makyaj yaparak sahte videolar ürettiği iddiasıyla gündeme gelen görüntülerin esasında Mart 2017’de TRT World’de yayınlanan bir kültür sanat programından alınması, The Times’ın “İsrail ağır yaralanan bebekleri gösterdi!” manşetli bir haberde Filistinli yaralı çocukların fotoğraflarını kullanması gibi süreç içerisinde pek çok manipülasyon ve dezenformasyon yapılmıştır.


Tüm bu olanlar karşısında uluslararası kamuoyunda İsrail’i kınayan ve Filistinlilerin yaşam hakkını savunan eylemler hız kesmeden devam etmektedir. İsrail ve Batı medyası propaganda, manipülasyon ve teyitsiz haberlerle algı oluşturmaya çalışsa da gün yüzüne çıkan gerçeklerle Batı medyası söylem üstünlüğünü kaybetmektedir.

AKSA TUFANI İNCELEMESİ

.

AKSA TUFANI İNCELEMESİ

.

Gazze Meselesi Bölgesel Bir Savaşa Dönüşür Mü?

Gazze'de savaş sürerken Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta, Hizbullah'ın kalesi olarak bilinen Dahiye Mahallesi’nde bir patlama meydana geldi. Lübnan medyası İsrail'in, Hamas'ın Beyrut'taki bürosuna drone saldırısı düzenlediğini duyurdu. Saldırıda, Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el-Aruri öldürüldü. Eski İsrail Başbakanı Ehud Barak, Aruri'nin öldürülmesinin Hamas’ı sarsmayacağını söyledi ve onun yerine gelecek olan kişinin ondan daha az yetenekli olmayacağını vurguladı. İsrail ile 8 Ekim'den bu yana çatışma halinde olan Hizbullah Hareketi ise İsrail'in Aruri'ye yönelik suikast saldırısının karşılıksız kalmayacağı tehdidinde bulundu.


7 Ekim’den sonraki süreçte bölge Arap ülkeleri savaşın İsrail- Filistin ekseninde durmasını ve bölgeye yayılmasını istemedikleri için, İsrail’le normalleşme süreci bağlamında diplomatik dil kullanarak ateşkes çağrıları yapmışlardır. Özellikle İsrail’in uygulamayı düşündüğü ve bu yönde adımlar attığı Gazze’yi Mısır’a; Batı Şeria’yı Ürdün’e tehcir planı için Ürdün ve Mısır bir an önce bu savaşın sona ermesini istemektedir. 1967’de Filistinlilerin göç etmesiyle demografik yapısı kalıcı olarak değişen Ürdün, Batı Şeria’dan gelebilecek yeni bir göç dalgasını karşılamayı “güvenlik tehdidi” olarak görmektedir. Mısır yönetimi ise Müslüman Kardeşler’in bir uzantısı olan Hamas’ı topraklarında istememekte ve mümkün olduğunca savaşın belli bir noktada kalmasına taraftır. İsrail ise Gazze dışında yeni bir cephede savaşmayı istemediği için Batı Şeria içerisinde patlaması muhtemel ayaklanmalara karşı baskısını arttırmıştır. Savaşın ilk günlerinde ABD ve İngiltere’nin Akdeniz’e yanaşan uçak gemileri İsrail’i asimetrik bir savaşa çekmek isteyen Hizbullah ve diğer İran milis güçleri için caydırıcı olmuşsa da savaş bölgeye yayılma potansiyeli taşımaktadır. İsrail’in her geçen gün uluslararası hukuku ayaklar altına alarak işlediği savaş suçları karşısında FKÖ yönetimi, Mısır ve Ürdün ise yüzünü Filistin’e dönmüştür. İsrail’in hastane saldırısı sonrasında 18 Ekim’de Joe Biden’ın bölgedeki tansiyonu düşürmek için Arap liderle bir araya geleceği görüşme Arap liderler tarafından tek taraflı olarak iptal edilmiştir. Bu durum ABD’nin aracı olduğu İbrahim Anlaşmaları’nın geçerliliğini her an yitirebileceği ve normalleşmenin kaygan bir zemin üzerinde olduğunu göstermiştir.


“Saldırıların başlangıcında uluslararası aktörlerin itidalli yaklaşımları şiddetlenen İsrail saldırıları karşısında ayrışan yaklaşımlarla bölgesel bir savaşın taraflarını kristalize etmektedir.” Olayların başlangıcından bu yana uluslararası tepkilerin ayrıştığı üç başlık bulunmaktadır. İlk safta İsrail’e koşulsuz şartsız desteğini sürdüren ABD ve BMGK’da kendisiyle birlikte ateşkesi defalarca reddeden İngiltere, Japonya, Ukrayna ve Tayvan bulunmaktadır. Diğer safta Hamas’ı destekleyen Rusya, savaşı bölgesel düzleme çekebilecek açıklamalarda bulunan Lübnan Hizbullahı, Çin, Yemen ve milis güçleriyle İran olduğunu görmekteyiz. Üçüncü saf ise kalıcı ateşkes ve sonrasında iki devletli çözümü savunan ülkelerin yer aldığı taraftır. Üçüncü safta yer alanlar bundan önce İsrail’le normalleşme siyaseti izleyen bölge ülkelerinden bazılarıdır.

İsrail’in İçsel Sancıları

Gazze meselesi İsrail’in beklemediği bir sürece evrilmektedir. İsrail’in devlet organlarına, demir kubbe savunma sistemine ve teçhizatlarına rağmen Hamas’ın 7 Ekim çıkışını tahmin edememesi, operasyonun önüne geçmekte zorlanması, kara harekatının 20 gün sonra başlaması ve halen 360 km karelik bir alanda tahakküm sağlayamaması güç imajını ciddi şekilde sarsmış ve İsrail’in yenilmezlik mitini ortadan kaldırmıştır. Savaşın günden güne uzaması ve tahminlerin ötesinde askeri kayıpların verilmesi İsrail safında saldırganlığı arttırmaktadır. İsrail açıklamaktan kaçındığı ciddi kayıplar yaşarken, Netanyahu savaş kabinesinin daha da saldırganlaşması halka sunacağı bir başarı hikayesine ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Netanyahu bir başarı hikâyesi yazmak, sarsılan güç imajını yeniden toparlamak ve bölgede caydırıcılığını yeniden kazanmak istemektedir. Görünür bir zafer elde etmeden ateşkesi konuşmak dahi istemediği anlaşılmaktadır. Savaş kabinesinin saldırgan tutumu ve ateşkese yanaşmaması, İsrailli rehinelerin aileleri ve sevdikleri tarafından protesto edilmekte, hükumet kendi eliyle güçlü bir muhalefet grubu daha kazanmaktadır. Nitekim muhalif İşçi Partisi lideri Merav Michaeli "Netanyahu'nun kendisini ve hükümetini korumak için rehineleri tehlikeye attığını" ve "İsrail’in güvenliğinden vazgeçtiğini" ifadeleri durumun özeti mahiyetindedir.


6. kez başbakanlık koltuğuna oturan Netanyahu’nun yıllardır Filistinliler üzerindeki baskıyı arttırarak güçlendirmeye çalıştığı imaj, İsrail'de 5 Ocak'ta başlatılan yargı reformu süreci ile büyük darbe almıştı. Aksa Tufanı’ndan önce aylarca devam eden protestolar, Netanyahu’nun arkasındaki toplumsal desteği büyük ölçüde kırmıştı. Demir Kılıç Operasyonu için oluşturulan savaş kabinesine İsrail siyasetinden önemli pek çok ismin katılmaması, yargı reformu sürecinde yüksek rütbeli subayların da içinde bulunduğu binlerce gönüllü yedek askerin görevi bırakması, toplumu Netanyahu’nun ülkenin güvenliğini sağlamada yetersiz olduğunu sorgulamaya itmişti.


12 Ekim’de yayımlanan yeni bir anket ise beş Yahudi İsrailliden dördünün, Hamas'ın saldırılarından, Netanyahu'nun sorumlu olduğuna inandığını ortaya koymuştur. Ayrıca katılımcıların çoğunluğu Demir Kılıç Operasyonu'nun sonuçlanmasının ardından Netanyahu'nun derhal istifa etmesi gerektiğine inandığını söylemiştir. İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki katliamı üç ayı aşkın süredir devam ederken, binlerce İsrailli Tel Aviv merkezinde toplanarak, erken seçime gidilmesi talebi ile gösteriler düzenlemektedir.


7 Ekim’den sonra İsrail’in kuruluşundan beri “beka” meselesi olarak gördüğü Yahudi yerleşimci göçü de tersine dönmüştür. Öyle ki ülke basınına göre, son birkaç ayda yaklaşık 1 milyon kişi İsrail'den ayrılmıştır. Savaş öncesinde yurt dışına çıkıp İsrail’e geri dönmemeyi tercih edenler arasında askere çağrılan gençlerin yer alması tersine göçün önemli bir kayıp olduğunu göstermektedir. İsrail tarafından açıklanan bu rakamların savaş zamanında uygulanan askeri sansür sebebiyle gerçeği yansıtmadığı düşünülmektedir.


İsrail saldırıları ve savaş suçları dünyanın pek çok yerinde antisemitizmi tetikleme potansiyeline sahiptir. Gazze için Avrupa ve Ortadoğu toplumlarının, yürüyüşleri, protesto ve aktiviteleri aylardır devam etmektedir. Mevcut uluslararası düzenin ve Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin krizleri önleme veya krizlere çözüm üretme fonksiyonunu yitirdiği açıkça görülmektedir. Ayrıca Gazze meselesi, şimdiye kadar evrensel değerlerin garantörü rolünü oynayan ABD, BMGK, AB gibi yapılanmaların hiçbir işlevi olmadığını tüm dünyanın gözleri önüne sermiştir.

AKSA TUFANI İNCELEMESİ

.

AKSA TUFANI İNCELEMESİ

.

100 Günün Verileri

İsrail Ordusu 16 Ocak’ta toplam 2 bin 567 askerin yaralandığını ve 524 askerin öldüğünü açıklamışsa da verilerin çok daha fazla olduğu düşünülmektedir.


Aksa Tufanı’nın 100. Günü açıklanan verilere göre hayatını kaybeden Gazzeli sayısı 23 bin 900’e yükselmiştir. Öldürülenlerin en az 10 bin 400’ü çocuk, 7 bin 100’ü kadınlardan oluşmaktadır. Yaralı sayısı en az 60.000’dir. İsrail sivil ölümleri dışında bölgede 70 bin konutu, 150’ye yakın hükumet tesisini, 130 camiyi, 94 okul ve üniversiteyi ve 3 kiliseyi tamamen yıkmıştır. Hasar gören yapıların ise 290 bini konut, 295’i okul ve üniversite, 240’ı ise camilerden oluşmaktadır. Bunun dışında Gazze’de 30 hastane ve 53 sağlık merkezi İsrail saldırılarıyla hizmet dışı kalmıştır. İsrail 100 gün içinde Gazze üzerine (360 km²) 65 bin tondan fazla bomba kullanmıştır. Enkazların altında binlerin olduğu tahmin edilirken, 7000’den fazla kişi için kayıp başvurusu yapılmıştır. İsrail saldırılarından kurtulan Gazzeliler salgın hastalıklar, soğuk ve açlık kriziyle yüzleşmektedir.


Gazze’nin kuzey bölgelerinden güneye göçe zorlanan binlerce Filistinli, sığındıkları merkezlerde gıda ve hijyen malzemelerindeki eksiklik, kirli su gibi nedenlerle pek çok hastalık tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Gazzeli doktorlar, güneye göç etmek zorunda kalan sivillerin yol açtığı aşırı kalabalık neticesinde bulaşıcı hastalıkların bölgede hızla yayıldığını belirtmektedir. UNRWA Gazze Sözcüsü Adnan Abu Hasna, Aralık ayının başlangıcında, 7 Ekim'den öncesine kıyasla Gazze'de bağırsak enfeksiyonlarının dört kat fazla bulaştığını, cilt hastalıklarının ise üç kat arttığını söylemiştir. Filistin Çevre Kalite Kurumu'ndan yapılan yazılı açıklamada ise, İsrail saldırıları ile meydana gelen içme suyu eksikliği, tüm deniz suyu arıtma tesislerinin kapatılması, kanalizasyon şebekelerinin bombalanması gibi sebeplerle, Gazze’de nüfusun yüzde 66'sının kolera, kronik ishal ve bağırsak hastalıkları gibi kirli su ile yayılan hastalıklara yakalandığı belirtilmiştir. İsrail, 7 Ekim’den bu yana hava saldırılarında Gazze’deki fırınları ve ekmek için sıra bekleyenleri vurmuştur. Gazzeliler, yiyecek elde etmek için çıktıları yolculuklarda, İsrail güçleri tarafından hedef alınarak öldürüldü. İsrail'in saldırıları sürdükçe yaşam koşulları kötüleşti ve Gazzeliler arasında açlık sorunu şiddetlendi. Ocak ayında açıklanan verilere göre Gazze’de her 10 kişiden 9’u yaklaşık 24 saat ya da daha fazla aç kalmaktadır.

Aksa Tufanı’nın Kudüs’e Yansıması

Aksa Tufanı’nın Kudüs’e Yansıması

Aksa Tufanı’nın Kudüs’e Yansıması

Beyan Osman

Aksa Tufanı sadece Gazze için değil Kudüs için de çok ağır ve zor geçmektedir. İşgalci İsrail’in Kudüs’teki sivillere yönelik baskısı hiç olmadığı kadar artmıştır. İşgal devleti, Hamas’ın Aksa Tufanı’nı beklenmedik bir anda ve beklenmedik bir potansiyelle başlatmasıyla Gazze’de başarısızlığa uğradı. Bir yandan askeri kayıplar verirken, diğer yandan Kudüs’te ve Batı Şeria’da açılma ihtimali olan yeni bir cepheye karşı baskılarını arttırdı. İsrail aynı zamanda tüm dünyanın gözü Gazze’nin üzerindeyken, Kudüs’teki “Yahudileştirme” faaliyetlerine de hız kazandırdı.

AKSA TUFANI’NIN KUDÜS’E YANSIMASI

.

AKSA TUFANI’NIN KUDÜS’E YANSIMASI

.

2023’te Mescidi Aksa’da Yaşananlar?

2023’te Mescidi Aksa’da Yaşananlar?

2023’te Mescidi Aksa’da Yaşananlar?

Aksa Tufanı’nı başlatan sebeplerin birçoğu Kudüs’te yaşananlarla yakından ilgilidir. Göreve başladığından beri radikal uygulamalarıyla dikkat çeken aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, Mescid-i Aksa'ya kalabalık gruplar eşliğinde 3 büyük baskın gerçekleştirdi ve Mescid’i Aksa’nın içinde yaptığı açıklamalarda “Yahudilerin tapınakta mutlak egemenliğinin olduğu ve burada ibadet edeceklerini” söyledi. Yerleşimciler 2023 yılında Mescid-i Aksa’ya 3 büyük baskın gerçekleştirdi. Aksa içinde İsrail bayrağı açtılar, İsrail milli marşını söylediler, Yahudi tören ve bayramlarında Mescid-i Aksa'nın kapılarında Hz. Muhammed’e hakaret ettiler. Ekim başında Yahudilerin kutsal bayramı olan Sukot’ta üç kez bitki adağı getirmeyi başardılar, işgalciler ayrıca Bab al-Silsilah (Silsile Kapısı) yakınlarında mescitten zorla uzaklaştırılan Müslümanlara saldırıldı, Mescidi Aksa’nın doğusunda Müslümanların ve sahabelerin bulunduğu Babürrahme Mezarlığına baskın yaparak mezarların üstünde şarkı söyleyip dans ettiler. Yahudilerin Roş Haşana bayramının ritüellerinden biri olan Şofar’a üfleme merasimi, Mescidi Aksa kapılarının önünde birçok kez gerçekleşti. Tapınak grupları Eylül ayında tapınağın yeniden inşasının işareti olduğuna inanılan 5 kızıl ineğin Teksas’tan İsrail’e getirildiğini ilan etmişti.

7 Ekim’den Sonra Mescidi Aksa’da Yaşananlar

7 Ekim’den Sonra Mescidi Aksa’da Yaşananlar

7 Ekim’den Sonra Mescidi Aksa’da Yaşananlar

Aksa Tufanı sadece Gazze için değil Kudüs için de çok ağır ve zor geçmektedir. İşgalci İsrail’in Kudüs’teki sivillere yönelik baskısı hiç olmadığı kadar artmıştır. İşgal devleti, Hamas’ın Aksa Tufanı’nı beklenmedik bir anda ve beklenmedik bir potansiyelle başlatmasıyla Gazze’de başarısızlığa uğradı. Bir yandan askeri kayıplar verirken, diğer yandan Kudüs’te ve Batı Şeria’da açılma ihtimali olan yeni bir cepheye karşı baskılarını arttırdı. İsrail aynı zamanda tüm dünyanın gözü Gazze’nin üzerindeyken, Kudüs’teki “Yahudileştirme” faaliyetlerine de hız kazandırdı.

AKSA TUFANI’NIN KUDÜS’E YANSIMASI

.

AKSA TUFANI’NIN KUDÜS’E YANSIMASI

.

Tutuklamalar

Tutuklamalar

Tutuklamalar

Aksa Tufanı’nı başlatan sebeplerin birçoğu Kudüs’te yaşananlarla yakından ilgilidir. Göreve başladığından beri radikal uygulamalarıyla dikkat çeken aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, Mescid-i Aksa'ya kalabalık gruplar eşliğinde 3 büyük baskın gerçekleştirdi ve Mescid’i Aksa’nın içinde yaptığı açıklamalarda “Yahudilerin tapınakta mutlak egemenliğinin olduğu ve burada ibadet edeceklerini” söyledi. Yerleşimciler 2023 yılında Mescid-i Aksa’ya 3 büyük baskın gerçekleştirdi. Aksa içinde İsrail bayrağı açtılar, İsrail milli marşını söylediler, Yahudi tören ve bayramlarında Mescid-i Aksa'nın kapılarında Hz. Muhammed’e hakaret ettiler. Ekim başında Yahudilerin kutsal bayramı olan Sukot’ta üç kez bitki adağı getirmeyi başardılar, işgalciler ayrıca Bab al-Silsilah (Silsile Kapısı) yakınlarında mescitten zorla uzaklaştırılan Müslümanlara saldırıldı, Mescidi Aksa’nın doğusunda Müslümanların ve sahabelerin bulunduğu Babürrahme Mezarlığına baskın yaparak mezarların üstünde şarkı söyleyip dans ettiler. Yahudilerin Roş Haşana bayramının ritüellerinden biri olan Şofar’a üfleme merasimi, Mescidi Aksa kapılarının önünde birçok kez gerçekleşti. Tapınak grupları Eylül ayında tapınağın yeniden inşasının işareti olduğuna inanılan 5 kızıl ineğin Teksas’tan İsrail’e getirildiğini ilan etmişti.

Ev Yıkımları

Ev Yıkımları

Ev Yıkımları

İşgalin Kudüs belediyesi, 7 Ekim’den sonra Filistinlilere ait evlerin yıkım kararlarını artırarak öfkesini Kudüslülere yöneltmiştir. İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirme yönünde attığı adımların başında gelen ev yıkımları, 2023 yılında hız kesmeden devam etmiştir. Yalnızca bir yılda Kudüs’te, Filistinlilere ait toplam 270 ev yıkılmış ve bu yıkımların 75’i Aksa Tufanından sonra gerçekleşmiştir. Özellikle Mağaribe Kapısı yakınında olan Wadi Hilwa Mahallesi’nde “Teleferik Projesi” gerekçesiyle pek çok evin yıkım kararının alınması, sivil halkın mülkiyet hakkını sistematik olarak ihlal etmektedir. Mescid-i Aksa İmamı Şeyh İkrime Sabri ve 18 ailenin barındığı bina hukuk dışı ilan edilmiş, yıkım kararlarından nasibini almış durumdadır

AKSA TUFANI’NIN KUDÜS’E YANSIMASI

.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

Gazze Şeridi yaklaşık üç ayı aşkın süredir yoğun bir şekilde İsrail saldırısına maruz kalmaktadır. 2023 ise Batı Şeria ve Kudüs’te olayların oldukça alevlendiği bir yıl olmuştur. İsrail’in yıl boyunca Batı Şeria’da uyguladığı baskıcı politikalarının sonucunda Filistin ve İsrail'in durumunu tümüyle değiştiren “Aksa Tufanı" operasyonu başlamıştır. Gazze Şeridi'ndeki Filistin direniş operasyonunun başladığını ilan eden resmi açıklamada, operasyonun gerekçesi olarak dört temel sebep yer alıyordu ve bunlar temelde Batı Şeria sahasında olup bitenlerle ilgiliydi: İsrail işgalinin uygulamaları, tutuklamalar, öldürmeler, müsadere ve Yahudileştirme planları.


Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları'nın Filistinli Genelkurmay Başkanı ve Yüksek Askeri Komutanı Muhammed el-Daif, 7 Ekim sabahı yaptığı meşhur konuşmasında herkesi şaşırtan askeri operasyonun başladığını ilan ederken, İşgalci İsrail’in bu uygulamalarının, direnişi tetikleyen fiiller olduğunu dile getirmişti. Batı Şeria’da gerçekleşen hak ihlalleri, tutuklamalar, öldürmeler, yasadışı Yahudi yerleşimci ve Siyonist baskınları, çatışmalar, şehit ve yaralı sayısındaki olağanüstü artış, işgalci İsrail hükümetinin radikal yerleşim politikaları, Gazze’de direniş ateşinin alevlenmesine yol açmıştı. Filistinliler, Aksa Tufanı’ndan önce bunca sistematik hak ihlaline ve İsrail ambargosunun yarattığı imkansızlıklara rağmen direniş göstermeye devam ediyorlardı.

7 Ekim’den Sonra Batı Şeria

7 Ekim’den Sonra Batı Şeria

7 Ekim’den Sonra Batı Şeria

İsrail, Gazze Şeridi'ndeki yıkıcı savaşa paralel olarak, kendisine karşı yeni bir cephe açılmasını engellemek amacıyla Batı Şeria halkına karşı da bir savaş yürütüyor. İsrail’in, Batı Şeria'yı kışlaya çevirmeye çalıştığı yorumu yapılıyor. Askeri kontrol noktaları ve kapılarla Batı Şeria’nın dışarıyla bağlantısını tamamen kesilmiş, hukuksuz tutuklamalar arttırılmış, Cenin ve Tulkarm'a sistematik olarak saldırı düzenlenmiştir. Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria’daki şehit sayısı 373’e, yaralı sayısı ise 4300’e ulaşmıştır.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

.

Tutuklamalar

Tutuklamalar

Tutuklamalar

7 Ekim’den sonra İsrail Batı Şeria'nın çeşitli kentlerinde tutuklama ve baskınları artırdı. Batı Şeria ve Kudüs'te köy ve kasabalara yaptıkları günlük baskınlar sırasında Filistinlilere karşı göz yaşartıcı bombalarla, plastik ve gerçek mermilerle saldırdı ve saldırmaya devam ediyor. Batı Şeria'da İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunanların sayısı da 7 Ekim'den bu yana 6 bin 305 yükseldi. Bu sayının içinde evlerinden, askeri kontrol noktalarından tutuklananlar, baskı altında teslim olmaya zorlananlar ve rehin tutulanlar da bulunmaktadır. İşgalci İsrail’in El Halil, Beytüllahim ve Ramallah'a yaptığı baskınlarda Filistinli siviller ile işgal ordusu arasında çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalara tutuklamalar, vatandaşların evlerine yönelik yaygın sabotaj ve yıkım, tutuklulara ve ailelerine yönelik taciz, şiddetli dayak ve tehditler de eşlik etti. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, "Savaşın başlangıcından bu yana, yaklaşık 2.100 aranan kişinin tutuklandığını, bunların yaklaşık 1.100'ünün “Hamas Örgütüne” mensup oldukları söyledi.

İşgalci Yerleşimcilerin Saldırıları

İşgalci Yerleşimcilerin Saldırıları

İşgalci Yerleşimcilerin Saldırıları

İsrail, Gazze Şeridi'ndeki yıkıcı savaşa paralel olarak, kendisine karşı yeni bir cephe açılmasını engellemek amacıyla Batı Şeria halkına karşı da bir savaş yürütüyor. İsrail’in, Batı Şeria'yı kışlaya çevirmeye çalıştığı yorumu yapılıyor. Askeri kontrol noktaları ve kapılarla Batı Şeria’nın dışarıyla bağlantısını tamamen kesilmiş, hukuksuz tutuklamalar arttırılmış, Cenin ve Tulkarm'a sistematik olarak saldırı düzenlenmiştir. Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria’daki şehit sayısı 373’e, yaralı sayısı ise 4300’e ulaşmıştır.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

.

Askeri Üniformalı Sivil (!) Yerleşimciler

Askeri Üniformalı Sivil (!) Yerleşimciler

Askeri Üniformalı Sivil (!) Yerleşimciler

7 Ekim’den sonra İsrail Batı Şeria'nın çeşitli kentlerinde tutuklama ve baskınları artırdı. Batı Şeria ve Kudüs'te köy ve kasabalara yaptıkları günlük baskınlar sırasında Filistinlilere karşı göz yaşartıcı bombalarla, plastik ve gerçek mermilerle saldırdı ve saldırmaya devam ediyor. Batı Şeria'da İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunanların sayısı da 7 Ekim'den bu yana 6 bin 305 yükseldi. Bu sayının içinde evlerinden, askeri kontrol noktalarından tutuklananlar, baskı altında teslim olmaya zorlananlar ve rehin tutulanlar da bulunmaktadır. İşgalci İsrail’in El Halil, Beytüllahim ve Ramallah'a yaptığı baskınlarda Filistinli siviller ile işgal ordusu arasında çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalara tutuklamalar, vatandaşların evlerine yönelik yaygın sabotaj ve yıkım, tutuklulara ve ailelerine yönelik taciz, şiddetli dayak ve tehditler de eşlik etti. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, "Savaşın başlangıcından bu yana, yaklaşık 2.100 aranan kişinin tutuklandığını, bunların yaklaşık 1.100'ünün “Hamas Örgütüne” mensup oldukları söyledi.

Tanksavar Silahlandırması

Tanksavar Silahlandırması

Tanksavar Silahlandırması

İsrail işgal ordusu, Batı Şeria bölgesindeki yedek güçlerini tanksavar füzeleriyle silahlandırmayı planlıyor. İbrani medyası kararın başlangıçta saha komutanları tarafından onaylandığını doğruladı. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir daha önce Batı Şeria'daki yerleşimcilerin silahlandırılması yönünde çağrıda bulunmuştu. Filistin Dışişleri Bakanlığı, bu direktifin “Faşist Bakan Itamar Ben Gvir'in yerleşimci milisleri ve terörist unsurları silahlandırmaya yönelik ırkçı uygulamalarının bir uzantısı olduğu" değerlendirmesinde bulunmuştu.

AKSA TUFANI’NIN BATI ŞERİA’YA YANSIMASI

.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

İnsancıl Hukuk ve Savaş Hukuku Kavramı

İnsancıl Hukuk ve Savaş Hukuku Kavramı

İnsancıl Hukuk ve Savaş Hukuku Kavramı

Şevval Ayabakan

Savaş “bir toplumun, bir ulusun veya devletler topluluğunun isteklerini diğer bir ulus ve devletler topluluğuna zorla kabul ettirmek amacıyla giriştikleri bir mücadele” olarak tanımlanabilir. İnsancıl hukuk, silahlı çatışmanın bireyler üzerindeki etkilerini azaltmayı amaçlar. Savaş hukuku ise devletlerin savaşta gözetmesi gereken kuralları ele alır. Günümüz hukuk ve siyaset uygulamalarında bu kurallar, çatışmanın tüm tarafları için bağlayıcı kabul edilir. Bu bağlayıcılık insancıl hukuk kurallarının teamülleşmiş olmasına dayanır. Neredeyse tüm siyasi ve askeri aktörler tarafından, yazılı mutabakata gerek kalmadan, kendiliğinden gelenekleşerek gözetilen kurallar teamül vasfını kazanarak tüm aktörler için bağlayıcı hale gelir.

Teamülleşen insancıl hukuk ve savaş hukuku kuralların yazılı düzenlemelere konu olması, bu kuralların ihlalini önlemeye yönelik alınabilecek önlemlerden biridir. Anlaşmalar da teamüller gibi insancıl hukukun kaynaklarındandır. 1906 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokolleri, 1907 tarihli Lahey Sözleşmeleri ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurucu protokolü Roma Statüsü bu anlaşmaların bazılarıdır.


Roma Statüsü’nün 5. Maddesi gereğince soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisindedir. Filistin, Statü’ye taraftır. Dolayısıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi, apartheid İsrail’in Filistin’de işlediği suçları yargılama yetkisine sahiptir.

İsrail’in Beyaz Fosfor Kullanımı

İsrail’in Beyaz Fosfor Kullanımı

İsrail’in Beyaz Fosfor Kullanımı

Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünde “Herhangi bir sivil topluluğa yönelmiş saldırı” suçu; “devlet ya da kurumsal bir politikanın uzantısı ya da bu politikanın daha da ileri götürülmesine yönelik olarak 1. paragrafta belirtilen eylemlerin ((a)öldürme; (b) toplu yok etme; (c) köleleştirme; (d) nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli; (e) uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek, hapsetme veya fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum etme; (f) işkence; (g) ırza geçme, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkla diğer cinsel şiddet şekilleri; (h) paragraf 3’te tanımlandığı şekliyle, her hangi bir tanımlanabilir grup veya topluluğa karşı, bu paragrafta atıf yapılan her hangi bir eylemle veya Mahkemenin yetki alanındaki her hangi bir suçla bağlantılı olarak siyasi, ırki, ulusal, etnik, kültürel, dinsel, cinsel veya evrensel olarak uluslararası hukukta kabul edilemez diğer nedenlere dayalı zulüm; (i) zoraki kayıplar; (j) ırk ayrımcılığı (apartheid) suçu; (k) kasıtlı olarak ciddi ıstıraplara ya da bedensel veya zihinsel veya fiziksel sağlıkta ciddi hasara neden olan benzer nitelikteki diğer insanlık dışı eylemler) herhangi bir sivil topluluğa karşı müteaddit kereler yapılması” olarak tanımlanmıştır.


Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres: “İsrail ordusunun kullandığı mühimmatlar, Gazze’yi çocuk mezarlığına dönüştürdü.”


ABD yapımı mühimmatlarla sivil yerleşim yerlerini bombalayan İsrail, Gazze’de aynı zamanda “beyaz fosfor bombası” kullandı. İsrail daha önce Dökme Kurşun Operasyonunda da karadan beyaz fosfor bombası ateşlemişti.


Beyaz fosfor bombası, özellikle Gazze gibi yoğun nüfuslu bölgelerde kullanıldığında kitlesel ölüm ve yaralanmalara sebebiyet veren ağır bir mühimmattır. Patladığında oluşan kimyasal reaksiyonla yaklaşık 815°C/1.500°F yoğun ısı meydana gelir, ışık ve duman oluşur. Vücuda teması halinde -sebep olduğu şiddetli patlamada temastan kaçınmak oldukça güçtür- vücutta kemiğe kadar ulaşabilen ve dayanılmaz acılara sebep olan yanıklar oluşur. İnsan etini yakan yangın çıkarıcı bu madde, maruz kalanda ömür boyu acıya sebebiyet verebilir. Solunması sebebiyle çoklu organ yetmezliği ve kalıcı solunum hasarları meydana gelir. Erken müdahale ile zarar hafifletilebilse de, vücutta kalıcı hasara sebep olur ve sargılar çıktıktan sonra yanmanın yeniden başlaması ihtimali vardır.

Çocuklarda genellikle vücudun tamamında kalıcı yanığa ve hasara sebep olur. Bu sebeple çocuklarda ölüme neden olma oranı oldukça yüksektir.

Vücutta kalıcı hasara ve çoğunlukla ölüme sebebiyet veren beyaz fosfor bombasının İsrail tarafından sivillere yönelik olarak kullanılması açıkça savaş suçu teşkil etmektedir.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

Soykırım, Toplu Yok Etme ve Öldürme

Soykırım, Toplu Yok Etme ve Öldürme

Soykırım, Toplu Yok Etme ve Öldürme

İsrail 2007’den bu yana Gazze’ye karadan, denizden ve havadan abluka uyguluyor. İşgalci İsrail, Gazze halkının hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu asgari kalori miktarını cinsiyet ve yaşa göre belirleyerek bölgeye daha fazla gıda girişini engelliyor , tarım arazilerini işlevsiz hale getiriyor, Gazze’ye giren süt ve takviye edici gıdalar gibi çocukların ihtiyaç duyabileceği besinlerin protein oranını emsallerine göre oldukça düşük tutuyor. Kontrol noktaları ve duvarlarla çevrili, denizden kuşatma altında, İsrail askerlerinin ve dronlarının kesintisiz gözetiminde, elektriğin günde 12 saat kesik olduğu, yeraltı sularının neredeyse tamamının kullanmaya uygun olmadığı, su, telekominasyon ve yakıt temininin tamamen İsrail’in inisiyatifinde olduğu Gazze’de yaşam şartları, 2007’den beri insani değil. İsrail, nüfusu 2 milyonu aşkın Gazze halkını etrafı duvarlarla çevrili 365 kilometrekarelik bir alana hapsetti. İşgalci İsrail tarafından dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürülen Gazze, 7 Ekim itibarıyla dünyanın en büyük mezarlığına dönüşmüş durumda.

7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’ye yönelik orantısız güç kullandığı saldırılarında çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu ve tamamı sivil 30.000 insan hayatını kaybetti, 60.000 insan yaralandı ve mevcut koşullarda tedavi edilmeleri mümkün değil. İsrail Savunma Bakanı Gallant’ın “Gazze tamamen ablukaya alınacak. Elektrik, yiyecek ve yakıt sağlanmayacak. İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz.” beyanı ve İsrailli siyasetçilerin “Filistinlilerin yok edilmesi gerektiği” yönündeki söylemleri apartheid rejimi tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. İsrail’in apartheid sistemi ortadan kaldırılmadan sivil katliamları ve çocuk ölümleri son bulacak gibi görünmüyor.


İsrail’in Gazze’de işlediği fiiller soykırım, toplu yok etme ve öldürme suçlarının tüm unsurlarını taşımaktadır. İsrail’in ve ekonomik, diplomatik, askeri ve sair yollarla İsrail’e destek veren tüm aktörlerin bahsedilen suçların faili olduğu açıktır.


Sağlık sisteminin çöktüğü Gazze’de hastane bahçesindeki çocuk cesetleri arasında basın açıklaması yapıldı ve soykırıma uğrayanlar için toplu mezarlar kazıldı. 21. yüzyılda tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu hakikat, insan haklarının evrenselliğinin ve gerçekliğinin sorgulanmasına sebep oldu.

İnsani Yardım Kaynaklarına, Savunmasız Yer ve Araçlara, Hastanelere Saldırı

İnsani Yardım Kaynaklarına, Savunmasız Yer ve Araçlara, Hastanelere Saldırı

İnsani Yardım Kaynaklarına, Savunmasız Yer ve Araçlara, Hastanelere Saldırı

♦ Barış Gücü ya da İnsan Yardıma Tahsis Edilmiş Görevli Personel, Tesis, Malzeme, Birlik veya Araçlara Kasten Saldırı Yöneltilmesi,


♦ Askeri Amaçlı Olmayan Din, Eğitim, Sanat, Bilim veya Yardım Amaçlarıyla Kullanılan Binalara, Tarihi Eserlere, Hastanelere ve Hasta ve Yaralıların Toplandığı Yerlere Kasten Saldırı Düzenlenmesi ve


♦ Savunmasız veya Askeri Hedef Oluşturmayan Kent, Köy, Yerleşim Yeri ve Binaların Bombalanması veya Bu Yerlere Herhangi Bir Araçla Saldırılması

İşgalci İsrail’in 7 Ekim’den bu yana devam eden Gazze’ye yönelik orantısız saldırılarında yüzlerce ambulans hedef oldu, hastaneler bombalandı, 320 sağlık personeli hayatını kaybetti, 101 sağlık personeli tutuklandı. Dünya Sağlık Örgütü, 7 Ekim ile 21 Kasım tarihleri arasında Gazze'deki sağlık tesislerine düzenlenen 178 saldırıda en az 553 kişinin hayatını kaybettiğini, Gazze'deki hastanelerin çoğunun artık işlevsel olmadığını bildirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in askeri amaçla kullanıldığı için hedef olduğunu belirttiği ambulansların ve sağlık merkezlerinin askeri amaçla kullanıldığına dair hiçbir delil bulamadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, İsrail’in uluslararası korumaya sahip olan insani yardım araç ve tesislerine yönelik saldırılardan sorumlu olmamak için askeri amaçla kullanımın varlığını iddia etmekten daha fazlasını yapması gerektiğinin de altını çizdi.

Binlerce insanın yaralandığı ve cesetler için yer kalmayan Gazze’de, İsrail’in hastanelere ve sağlık merkezlerine yönelik kesintisiz saldırıları sebebiyle sağlık sistemi çöktü. Sağlık merkezi ya da hastane olarak hizmet vermeye devam edebilen bir tesis kalmadı. Bombalanan ve ablukaya alınan hastaneler İsrail askerlerince kışlaya çevrildi ve çalışanlar öldürüldü. Filistinli doktorlar tarafından kurulan Uluslararası Tıbbi Yardım Derneği (MEDICS) Yönetim Kurulu Başkanı Doktor Ahmed Abdullah, Gazze’de doktorların artık görevlerini yerine getiremeyeceğini duyurdu.

Yalnızca askeri hedeflere saldırdığını iddia eden İsrail Ordusu’nun mülteci kamplarını da bombalayarak binlerce sivilin ölümüne sebep olmasının ardından Uluslararası Af Örgütü hukuka aykırı saldırıları inceledi. Uluslararası Af Örgütü inceleme sonucunda yayınladığı raporunda, saldırıların yapıldığı insani yardıma tesis edilmiş tesislerde ve araçlarda, okullarda, ibadethanelerde, hastanelerde, hastaların toplandığı alanlarda ve mülteci kamplarında askeri hedeflerin ya da savaşan tarafların varlığına ilişkin delil bulunmadığını gözler önüne serdi.[1] Yaralıların taşındığı ambulans konvoylarının ve mülteci kamplarının dahi hedef alındığı Gazze’de siviller için güvenli hiçbir yer kalmadı.

Ayrıca tüm yerleşim yerlerine saldırarak açıkça sava suçu işleyen İsrail, büyük bir kıtlığın hızla yaklaştığı Gazze’de tarım arazilerini tahrip etmeye başladı. İnsani yardım girişlerini engelleyen İsrail’in bu fiili, bölge halkı için gıdaya ulaşımı daha da imkansız hale getirmektedir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporlarına göre geçtiğimiz 3 ay boyunca İsrail, Gazze ve komşu ülkelerde sivillerin yaşadığı bölgelere, mülteci kamplarına, okullara, ibadethanelere ve uluslararası organizasyonların tesislerine saldırdı. Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in sivillerin yaşadığı konutlara, pazarlara ve mülteci kamplarına yönelik saldırılarını inceleyeceğini duyurdu. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Callamard, “sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırıların ve tam kuşatmanın kaldırılması ve Gazze’nin dev bir mezarlığa dönüşmesinin engellenmesi” çağrısında bulundu.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

Göçe Zorlama, Nüfusun Zorla Nakli, Sürgün

Göçe Zorlama, Nüfusun Zorla Nakli, Sürgün

Göçe Zorlama, Nüfusun Zorla Nakli, Sürgün

Ekim 2023’te işgalci İsrail, Gazze’nin kuzeyine yerleşim yerlerinin tahliye edilmesi emrini içeren Arapça broşürler dağıttı. İsrail ordusunun amblemi bulunan “Gazze Şeridi Sakinlerine Acil Uyarı” başlıklı broşürlerde “Gazze’nin kuzeyindeki varlığınız hayatınızı tehlikeye atıyor. Gazze’nin güneyine gitmeyi reddeden herkes terör örgütü mensubu olarak görülecektir.” ibaresi yer aldı. Binlerce yaralının bulunduğu hastaneler de İsrail ordusundan zorunlu tahliye emri aldı. İsrail’in bu mesajla sivilleri koruma saikiyle uyarıda bulunduğu düşünülemez. İlgili broşürler, İsrail’in Gazze’deki sivilleri zorla yerinden etmeyi amaçladığının açık delilidir. 7 Ekim’den bu yana 2 milyonun üstündeki Gazze nüfusunun %90’ı zorla yerinden edildi. Göçe zorlanan siviller için gidilecek güvenli bir bölge yok. İsrail, nüfusun yoğun olduğu bölgelere ve mülteci kamplarına ağır silahlar kullanarak saldırmaya devam ediyor. Gidilecek güvenli bir bölgenin bulunduğu varsayımında dahi o bölgeye gitmenin güvenli bir yolu yok çünkü İsrail, güneye göç eden sivillerin bulunduğu otobüsleri ve göç yollarını da bombalıyor.


Yüzbinlerce sivilin ablukada tutularak ve göçe zorlanarak işlemedikleri bir suça ilişkin toplu olarak cezalandırılması, savaş hukukunun açıkça ihlalidir. İşgalci İsrail, sözde terör riskine karşı yerinden ettiği sivillere ilişkin hukuki sorumluluğunu hiçbir gerekçeyle ortadan kaldıramaz.

İnsani Yardımın Engellenmesi

İnsani Yardımın Engellenmesi

İnsani Yardımın Engellenmesi

Roma Statüsü kapsamında “yardım malzemelerini bilerek engelleme dahil olmak üzere, yaşamları için vazgeçilmez maddelerden mahrum etmek suretiyle sivillerin aç bırakılmasının, bir savaş yöntemi olarak kullanılması” savaş hukukunun ciddi ihlali olarak sayılmıştır. Ayrıca savaşan tarafların gıda ve tıbbi malzeme, içme suyu gibi halkın hayatta kalması için zaruri ihtiyaçların karşılanmasına kayıtsız ve şartsız olarak engel olmama, tüm siviller için insani yardımı ulaşılabilir kılma, insani yardımı kasıtlı engellememe ve insani yardım personelinin hareket özgürlüğünü kısıtlamama yükümlülüğü vardır. Sivillerin savaş yöntemi olarak aç bırakılması, Cenevre Sözleşmesinin Birinci ve İkinci Ek Protokolünde açıkça yasaklanmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün açlığı silah olarak kullanması sebebiyle suçladığı İsrail, teamülleşmiş bu insancıl hukuk hükümleriyle bağlıdır.


2007’den beri İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi’nde, nüfusun yüzde 80’i insani yardıma muhtaçtı ve yeterli gıdaya, içilebilir suya, yeterli tıbbi malzemeye ulaşamıyordu. İsrail, zaten zorlu şartlarda hayatta kalmaya çalışılan ve nüfusunun neredeyse yarısı çocuk olan Gazze’ye Ekim ayından beri insani yardım ulaştırılmasını engelliyor.


Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), Gazze’deki tek doğal su kaynağı olan yeraltı sularının en az yüzde 97’sinin insani tüketime uygun olmadığını açıkladı. Su temininin İsrail kontrolünde olduğu Gazze’de 6 Aralık itibarıyla, hiçbir su arıtma tesisi çalışabilir durumda değil ve İsrail’den bölgeye su verilen hatlar da tamamen kapatıldı.

İsrail Savunma Bakanı Gallant, “Askeri baskının devam etmesine imkan verecek minimum insani yardıma izin vermemiz gerekiyor." dedi. Gıdanın tükendiği, yeraltı sularının neredeyse hiçbirinin tüketime uygun olmadığı, tıbbi malzemenin tükendiği, ilaç yetersizliği sebebiyle anestezisiz ampütasyonların yapıldığı Gazze’ye insani yardım “asgari düzeyde” ve “İsrail ordusunun karşılaşabileceği sorunları önlemek, askeri operasyonlara devam edebilmek” amacıyla gönderilebildi. Bugüne kadar bölgeye ulaştırılabilmiş insani ve tıbbi yardımın ise hiçbir ihtiyacı karşılamaya yetmeyeceği biliniyor.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

Elektrik Kesintileri

ve İletişimin Engellenmesi

İnsani Krizi Büyütüyor

Elektrik Kesintileri

ve İletişimin Engellenmesi

İnsani Krizi Büyütüyor

Elektrik Kesintileri

ve İletişimin Engellenmesi

İnsani Krizi Büyütüyor

İsrail, Ekim ayında Gazze’nin “tam kuşatmaya” alınacağını ilan ederek tüm temel ihtiyaçlar gibi elektriği de kesti. 11 Ekim’de Gazze’nin tek elektrik santralinin de yakıtı bitti. 7 Ekim’den önce ortama 12 saat elektrik kesintisi yaşanan Gazze’nin elektriği tamamen kesilmesiyle insani yardım dağıtımı, sağlık hizmetleri, enkaz arama faaliyetleri tamamen durdu.

İsrail, Ekim ayında Gazze’nin “tam kuşatmaya” alınacağını ilan ederek tüm temel ihtiyaçlar gibi elektriği de kesti. 11 Ekim’de Gazze’nin tek elektrik santralinin de yakıtı bitti. 7 Ekim’den önce ortama 12 saat elektrik kesintisi yaşanan Gazze’nin elektriği tamamen kesilmesiyle insani yardım dağıtımı, sağlık hizmetleri, enkaz arama faaliyetleri tamamen durdu.

OCHA’nın raporuna göre İsrail’in 10 Ekim’deki hava saldırılarında telekominasyon tesisleri de hedef alınarak yok edildi. İnternet trafiğinin küresel ağa bağlanmadan önce İsrail’den geçmesi sebebiyle İsrail Gazze’nin dünyayla tüm iletişimini keyfi olarak kesebiliyor. BM İfade Özgürlüğü Raportörü ve Uluslararası Af Örgütü internet ve elektrik kesintilerinin insan hakları ihlallerini örtbas etme amacı taşıdığını raporladı.

OCHA’nın raporuna göre İsrail’in 10 Ekim’deki hava saldırılarında telekominasyon tesisleri de hedef alınarak yok edildi. İnternet trafiğinin küresel ağa bağlanmadan önce İsrail’den geçmesi sebebiyle İsrail Gazze’nin dünyayla tüm iletişimini keyfi olarak kesebiliyor. BM İfade Özgürlüğü Raportörü ve Uluslararası Af Örgütü internet ve elektrik kesintilerinin insan hakları ihlallerini örtbas etme amacı taşıdığını raporladı.

HRW araştırmacısı Deborah Brown, internet erişiminin kasıtlı olarak tamamen kapatılmasının veya kısıtlanmasının birçok hakkı ihlal ettiğini ve kriz sırasında ölümcül olabileceğini belirtti. Uzun süreli iletişim kesintileri, soykırıma ilişkin delillerin toplanması ve belgelenmesini engelleyerek hesap verilebilirliğe engel olabilir.

HRW araştırmacısı Deborah Brown, internet erişiminin kasıtlı olarak tamamen kapatılmasının veya kısıtlanmasının birçok hakkı ihlal ettiğini ve kriz sırasında ölümcül olabileceğini belirtti. Uzun süreli iletişim kesintileri, soykırıma ilişkin delillerin toplanması ve belgelenmesini engelleyerek hesap verilebilirliğe engel olabilir.

İletişimin engellenmesinin soykırıma ilişkin delillerin toplanmasını engellemesinin yanı sıra, insani yardımı da durma noktasına getirmektedir. Siviller bu kesintiler sebebiyle güvenliğe, tıbbi tesislerin durumuna, insani yardım kaynaklarına ilişkin bilgi paylaşımı yapamadıklarından, şartlar daha da ölümcül hale geliyor. OCHA’ya göre bu durum zaten sınırlı olan insani yardım faaliyetlerini durma noktasına getirdi.

İletişimin engellenmesinin soykırıma ilişkin delillerin toplanmasını engellemesinin yanı sıra, insani yardımı da durma noktasına getirmektedir. Siviller bu kesintiler sebebiyle güvenliğe, tıbbi tesislerin durumuna, insani yardım kaynaklarına ilişkin bilgi paylaşımı yapamadıklarından, şartlar daha da ölümcül hale geliyor. OCHA’ya göre bu durum zaten sınırlı olan insani yardım faaliyetlerini durma noktasına getirdi.

SUÇ DOSYASI: İŞGALCİ İSRAİL’İN
7 EKİM’DEN BU YANA GAZZE’DE İŞLEDİĞİ
SAVAŞ SUÇLARI

.

Adil Yargılanma Hakkının İhlali ve Zoraki Kayıplar

Adil Yargılanma Hakkının İhlali ve Zoraki Kayıplar

Adil Yargılanma Hakkının İhlali ve Zoraki Kayıplar

Aralık 2023’te Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), Gazze’nin kuzeyinde toplu gözaltılar, kötü muamele ve aralarında çocukların da bulunan binlerce Filistinlinin zorla kaybedilmesine" ilişkin çok sayıda rapor aldığını açıkladı. İnsan hakları aktivistlerince kurulan İsrail merkezli HaMoked, 1 Ekim’den bu yana 7 bine yakın Filistinlinin duruşma yapılmadan, haklarında somut delillere dayanan suçlamalar olmadan keyfi olarak gözaltında tuttuğunu duyurdu.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben Gvir, “cezaevlerinde olağanüstü hal” düzenlemesini yürürlüğe soktu. İlgili düzenlemeye göre: Filistinli mahkumlar aileleri ve avukatlarıyla görüşemeyecek, olağanüstü kalabalıklıkta hücrelerde kalacak, açık hava programlarına katılamayacak, kalabalık hücrelerde uzun süre su, elektrik ve gıdaya erişimleri engellenecek, tüm kişisel eşyalarına el koyulacak, kolektif cezalandırma yöntemleri uygulanacak, sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak.


İsrail Hükümetinin Filistinli tutuklu ve mahkumlara ilişkin politikaları, cezaevleri ve polis merkezlerinde mahkumlara yönelik eziyet ve insanlık dışı muamelelerin yapılması sonucunu doğurdu. Tutuklulara İsrail marşlarının söyletildiği, Filistinlilerin elleri ve gözleri bağlanarak şiddete uğradığı ve bunun gibi onur kırıcı işkencelerin yapıldığı kanıtlandı. İsrail yetkilileri, Ekim ve Kasım aylarında en az 6 Filistinlinin gözaltındayken işkence ve kötü muameleden öldüğünü kabul etti.


Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü zoraki kayıpları, “bir devlet veya siyasi bir örgüt tarafından ya da onların yetkisi, desteği ve bilgisi dahilinde, kişilerin gözaltına alınması, tutuklanması veya kaçırılmasını takiben, bu kişilerin uzunca bir süre, kanun korumasından uzak tutulması amacıyla, nerede oldukları ve akıbetleri hakkında bilgi vermeyi reddetme ve bu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakıldıkları bilgisini inkar” olarak tanımlamıştır. Gazze Şeridinde gazetecilik yapan Nidal al-Waheidi ve Haitham Abdelwahed başta olmak üzere, yüzlerce kişi İsrail tarafından gözaltına alındı. İsrail, gözaltına alınan kişilerin çoğu hakkında hiçbir bilgi vermedi. Nerede olduğu bilinmeyen ve tutukluluklarının hukuki gerekçeleri açıklanmayan yüzlerce sivilin akıbeti hala bilinmiyor. Filistin’in Roma Statüsü’ne taraf olması hasebiyle, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yukarıda açıklanan ve diğer tüm sebeplerle İsrailli yetkilileri yargılama yetkisinin var olduğunun altını çiziyor, insan haklarının evrenselliği ve dokunulmazlığına yönelik tüm şüphelerin haklılığını vurguluyoruz.

Orantısız Şiddet Kullanımı Olarak Abluka

Orantısız Şiddet Kullanımı Olarak Abluka

Orantısız Şiddet Kullanımı Olarak Abluka

Fatma Nur Taş

Devletlerin şiddete başvurması hem geçmişte hem de günümüzde dünyanın önemli bir sorunudur. Söz konusu şiddet olayları şu ana kadar insanlığın vicdanında derin yaralar bırakmıştır. Şiddete başvurma, abluka ve bombalama gibi daha sınırlı şiddet araçlarından savaş gibi daha geniş ve daha kuvvetli şiddet araçlarına kadar uzanır[1]. Abluka, savaş durumunda bir ülkenin diğer ülkenin kıyılarının bir kısmına veya tamamına erişmesini engellemeyi amaçlayan bir savaş yöntemidir. İsrail, 2007'den bu yana yaklaşık 2,3 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze Şeridi'ne hava, kara ve deniz ablukası uyguluyor. Ancak söz konusu bu abluka siyasi ve insani muamelelerden yoksun bir şekilde yürütülmektedir.


İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik kısıtlayıcı politikası, güvenlik ihtiyaçlarının ötesine geçmiş, askeri amaçlarla kullanılamayacak günlük tüketim mallarının geçişi yasaklanmıştır. Bu durum Gazze halkını çok zor bir insani duruma sokmakta ve ablukanın sivillere verdiği zarar, güdülen sözde güvenlik kaygılarıyla orantısız görünmektedir. Sivilleri cezalandırmaya yönelik bu durum, ablukanın hukuka aykırılığı ve insanlık dışılığını açıkça göstermektedir[2].


Uluslararası hukukun emredici bir hükmü niteliğindeki kuvvet kullanma yasağının ihlâli olan İsrail’in Gazze ablukası, uluslararası hukukun genel kuralları çerçevesinde ilgili devletin sorumluluğunu gerektiren bir davranıştır. Somut olayda adalet, İsrail'in sorumluluk üstlenmesini ve bununla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesini gerektirmektedir.

Dipnotlar

1

2

GAZZE ABLUKASI

.

GAZZE ABLUKASI

.

İsrail’in Açık Hava Hapishanesi Gazze

İsrail’in Açık Hava Hapishanesi Gazze

İsrail’in Açık Hava Hapishanesi Gazze

Gazze Şeridi, kuzeyde ve doğuda İsrail, güneyde Mısır, doğuda Akdeniz ile sınırlanan uzun ve dar bir bölgedir. Gazze Şeridi, İsrail, Mısır ve Akdeniz arasındaki 41 kilometre uzunluğunda ve 10 kilometre genişliğindeki kara parçasına verilen addır. 2,3 milyon insanın yaşadığı bölge, dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri.


Gazze'nin hava sahasını ve sahilini kontrol eden İsrail, malların Gazze'ye girişini kısıtlıyor. Aynı şekilde Gazze sınırını kimin geçip geçemeyeceğine de Mısır karar veriyor.


İsrail, 19 Eylül 2007'de HAMAS kontrolündeki Gazze Şeridi'ni düşman bölge ilan etmesiyle bölgeyi hava, kara ve denizden ablukaya aldı. Başta günlük ihtiyaçlar olmak üzere pek çok mal ve eşyanın bölgeye ithalat ve ihracatına kısıtlamalar getirdi. Füze üretiminde kullanılacağı iddiasıyla bölgeye altyapı malzemelerinin girişi de yasaklandı. İsrail, elektrik ve gazyağı ithalatına da kısıtlama getirerek Gazze'ye yalnızca günün belirli saatlerinde elektrik verileceğini duyurdu. 7 Ekim’den önceki süreçte bölgede elektrik kesintileri günde 20 saati bulmaktaydı. Günde 3-4 saat elektrik verilen evler, hastaneler, diyaliz merkezleri, okullarda yaşam gittikçe zorlaşmaktaydı.


İsrail, 27 Aralık 2008'de Gazze Şeridi'ne yönelik Dökme Kurşun Operasyonu adı verilen askeri bir operasyon başlattı. Saldırıda çoğu sivil olmak üzere yaklaşık 2000 kişi hayatını kaybetti. İsrail, 20 gün süren saldırının ardından, bölgeye silah ve mühimmat girişini engelleme bahanesiyle 3 Ocak 2009'da Gazze Şeridi'ne tam deniz ablukası uyguladı. Gazze Şeridi 2006 itibariyle yalnızca 3-6 deniz mili kullanılabilmektedir.


Tüm bu bilgiler ve İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka dikkate alındığında, ablukanın ilan edilmesinden bu yana hukuka aykırılıkların olduğu sonucuna varabiliriz. Ablukada yer alan zorunluluk, orantılılık ve meşruluk ilkelerinin Gazze ablukasında da mevcut olduğu söylenemez. İsrail, yasağın ve ablukanın gerekçesi olarak "şiddetin önlenmesi ve terörle mücadeleyi" gösterse de Gazze ablukasının siyasi nedenlerle ve bölgedeki sivilleri cezalandırmak amacıyla yapıldığı uluslararası toplum tarafından kabul edilen bir gerçektir. İktidar partisi olan HAMAS'ın 2006 seçimlerinde ezici bir zafer kazanmasıyla başlayan, 2007 ablukası göz önüne alındığında, o tarihten bu yana Gazze Şeridi'nde uluslararası insancıl hukuku ihlal eden pek çok durumun meydana geldiği açıkça görülmektedir.  Ablukayla ilgili bağımsız raporlar, bu uygulamanın uluslararası toplum ve bağımsız kuruluşlar tarafından da insancıl kabul edilmediğini gösteriyor. Gazze ablukasının uluslararası hukuku ihlal ettiğine dair çok sayıda gerekçe var ancak ablukanın meşruiyetini garanti altına alan iki temel unsurun, orantılılık ilkesinin ve sivillerin toplu olarak cezalandırılmasının yasaklanmasının doğrudan ihlal edilmesi, işgalci güç İsrail'in hiçbir meşru nedeninin olmadığını göstermeye yeterlidir.

Filistin Direniş Grubu

Filistin Direniş Grubu

Filistin Direniş Grubu

Ahmet Yasin, Abdülaziz al-Rantisi, Salah Şehadeh, Muhammed Şame, İsa al-Naşşar, Abdül Fettah Dukhan ve İbrahim al-Yazuri 1987’de Hasan el-Benna tarafından Mısır’da kurulmuş Müslüman Kardeşler hareketinin Gazze kolu Filistin İslami Direniş Hareketi (Haraka el-Mukavama el-İslamiyye, Hamas)’ni kurduğunu ilan etti.[1] HAMAS, kendisini “İsrail işgaline karşı direnen Filistin halkı, ulusal ve İslami gruplar ve kuruluşlar ile birlikte çalışmalar yürüten, Filistin topraklarını, Kudüs’ü ve İslam’ın ve Hıristiyanlığın kutsal yerlerini özgürleştirmeye çalışan, Filistinli mültecilerin vatanlarına geri dönme haklarını sağlamaya ve bağımsız bir Filistin devletinin inşa edilmesi için çabalayan, stratejik planı ve asıl amacı İsrail işgaline karşı direnmek olan ulusal bir Filistin hareketi” olarak tanımlamaktadır.[2]  1987’de Birinci İntifadanın ateşlenmesiyle halk nezdinde Filistin Kurtuluş Örgütü’nden daha etkin bir gruba ihtiyaç doğdu. Bu ihtiyaç, HAMAS’ın halk tabanında yükselerek güçlenmesine sebep oldu. HAMAS’ın direnişe silahlı mücadele ile dahil olmasıyla İntifada, 1993’e kadar devam etti.


1. İntifada ile başlayan İsrail’in Gazze ablukası, HAMAS’ın 2006 seçimlerinden demokratik yollarla galip çıkmasının ardından şiddetlendi ve aynı yıl İsrail bölgeye ilk hava saldırılarını da gerçekleştirmeye başladı.


Son derece detaylı şekilde teşkilatlanmış ve aynı zamanda demokratik bir siyasi grup olan HAMAS’ın beş temel kanattan oluştuğu bilinmektedir. Grubun siyasi stratejisini belirleyen ve 2021’de yapılan seçimle eski Başbakan İsmail Haniye’nin başkanlığında, Yahya Sinwar’ın başkan yardımcılığında görev yaptığı siyasi kanat, istihbari faaliyetlerin yürütüldüğü istihbarat kanadı, hücresel yapıdaki askeri kanat ve Şura Meclisi’nin bulunduğu İslami Direniş Hareketi kanadı bulunmaktadır. [3] Tüm bunların yanında HAMAS’ın hastaneler, okullar, spor kulüpleri, yaşlı bakım evleri, kütüphaneler ve hayır dernekleriyle Filistinlilere sosyal hizmetler sunduğu sosyal bir kanadının da bulunduğu bilinmektedir.[4]


HAMAS’ın askeri kanadını oluşturan İzzettin el-Kassam Tugayları 1991’de kuruldu. Askeri kanat, yakalanmayı ve deşifre olmayı engellemek için hücresel ve dağınık bir şekilde teşkilatlandı. Günümüzde Başkomutanlığını “Misafir” lakaplı Muhammed Deif, Başkomutan Yardımcılığını ise Mervan İsa üstlenmektedir.

Dipnotlar

1

2

3

4

HAMAS

.

HAMAS

.

Askeri Kanada Adını Veren Şeyh İzzettin el-Kassam

Askeri Kanada Adını Veren Şeyh İzzettin el-Kassam

Askeri Kanada Adını Veren Şeyh İzzettin el-Kassam

Askeri kanada adını veren Şeyh İzzettin el-Kassam, Suriye’nin Lazkiye kentinde doğdu. Kahire’de El-Ezher’deki eğitimini tamamladıktan sonra Cebele’de müderrislik yaptı. 1911’de İtalya’nın o zamanlar Osmanlı toprağı olan Libya’yı işgaliyle halkı direniş için örgütledi ve kendisiyle Trablusgarp’a gitmek üzere gönüllü askerler topladı; İtalya ile anlaşılması ve Balkan Savaşı’nın çıkmasıyla cepheye gidemedi. 1. Dünya Savaşı başlayınca Osmanlı cephesinde garnizon imamı olarak görev aldı. Suriye’ye dönünce Fransız işgaline karşı halk ordusu kurdu, Fransız ordusu kendisini idam etmek üzere yakalama kararı çıkarınca Filistin Hayfa’ya geldi. Burada Hasan el-Benna’nın Müslüman Kardeşler’in başkanlığını yaptı, İngiliz işgaline karşı mücadele etmek, halkı bilinçlendirmek ve sömürgeciliğe karşı hareketi güçlendirmek için köyleri dolaştı.


İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını kabul edip finanse edeceğini duyurduğu Balfour Deklarasyonu’nun yıldönümünde, 2 Kasım 1935’te, mücadelesini duyurarak alenileştirdi. 18 gün sonra, 20 Kasım 1935’te İngilizlerce şehid edildi.[1]

Dipnotlar

1

• Kudüs Çalışma Grubu • Kudüs Çalışma Grubu